30 Kasım 2015 Pazartesi

Mucize - R.J. Palacio / Yorum



Kaderinde Sıradışı Olmak Varsa Sıradan Kalamazsın…

Merhaba, adım August. Size nasıl göründüğümü anlatmayacağım. Aklınıza ne geliyorsa muhtemelen ondan daha kötü görünüyorumdur.

August (Auggie) Pullman yüzünde fiziksel bir bozuklukla doğduğu için, normal bir okula gidemiyordu… şimdiye kadar. Yakında Beecher Ortaokulu'nda beşinci sınıfa başlayacak ve ömrünüzde bir kere bile "yeni çocuk" olduysanız, bunun ne kadar zorlu olduğunu tahmin edebilirsiniz. Dondurma yemek ve Xbox'ında oyun oynamak gibi sıradan şeyleri seven Auggie aslında sadece sıradışı yüzü olan, sıradan bir çocuk. Peki, yeni sınıf arkadaşlarını, görünüşünün ardında kendisinin de onlar gibi olduğuna ikna edebilecek mi?





Sayfa Sayısı: 336
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: Pegasus
Orijinal Adı: Wonder
Goodreads Puanı: 4.42 / 5

____________________________________________________________

Herkese selaam! Nasılsınız,hayat nasıl gidiyor? Bana sorarsanız gayet iyi gidiyor her şey.Aslında ödevlerden,derslerden başımı kaldıramıyorum ama garip bir mutluluk havası var üstümde,aman bozulmasın lütfen :D Lafımı fazla uzatmadan sizlere tatlı,iç burkan ama aynı zamanda güldüren harika bir kitap olan Mucize'nin konusunu anlatmaya başlıyorum.


August Pullman 10 yaşında sıradan bir çocuktur,yani görünüşü dışında sıradan. Her 10 yaşında çocuk gibi dondurma yemeyi seven, Xbox oyunlarına tutkulu ve Star Wars aşığı bir çocuk olan Auggie'nin yüzünde doğuştan gelen bir fiziksel bozukluk vardır.Bu yüzden de 10 yaşına kadar evde eğitim görmüştür.Ailesi beşinci sınıfa geldiğinde Auggie'nin artık okula başlamasına karar verir fakat bu Auggie için oldukça zor bir karardır. Eninde sonunda okula gitmeyi kabul eden Auggie,sıradışı yüzünün arkasındaki sıradan çocuğu arkadaşlarına gösterebilecek mi??

Kasım ayında altı kitap okudum ve bunlardan üçüne 5 puan verdim.Bu üç kitap arasında beni en ama en çok etkileyen kitap ise Mucize oldu. Mucize aslında bir çocuk kitabı fakat okuyan herkesi etkileyebilecek,hatta sarsacak bir kitap olduğuna inanıyorum. Bunun nedeni ise kitabın oldukça önemli mesajlar barındırması. Kitaptaki mesajlar dış görünüş hakkındaki ön yargılarımızı sorgulamanızı,sorgulamamızı,sağlayacak mesajlar ve o kadar güzel işlenmiş ki bu mesajlar okurken kalbinize dokunmaması imkansız.

Kitabın konusunu okuyunca büyük ihtimalle oldukça duygusal,sizi sürekli duygulandıracak bir kitap olduğunu düşünmüşsünüzdür Mucize'nin,ancak çok yanılıyorsunuz. Evet,kitabın konusu çok duygusal fakat Auggie o kadar komik,neşeli ve kendiyle barışık ki okurken her ne kadar duygulandığınız -hatta ben bazı yerlerde ağladım- yerler olsa da Auggie'nin o pozitif havası sayesinde uzun süre üzgün kalamıyorsunuz çünkü Auggie YIKILIYOOR!

Kitap altı farklı karakterin ağzından anlatılıyor; biricik Auggie'miz,Auggie'nin ablası Via, Auggie'nin arkadaşı Summer ve Jack,Via'nın sevgilisi Justin ve Via'nın arkadaşı Miranda. Kitapta en çok bölümü olan kişi doğal olarak Auggie.Auggie'nin ağzından kendini dinlemek, farklı görüntüsünün altındaki muhteşem çocuğu keşfetmek çok müthiş bir deneyimdi benim için. Her şeyi bir yana bırakırsak Auggie sadece 10 yaşında bir çocuk ve böyle zor bir durumla o tertemiz çocuk aklının ve yüreğinin başa çıkmasını okumak gerçekten benim için oldukça duygu dolu bir yolculuk oldu.


Auggie'nin bölümleri de beni çok etkilese de en etkilendiğim bölüm Via'nın bölümleri oldu. Hatta ağladığım bölümlerden biriydi Via'nın kısmı. Herkesin ilgi odağı olan bir kardeşin ışığının gölgesinde kalması ve bunun için kardeşine kızamaması beni çok etkiledi. Via da sadece 14 yaşında bir genç kız,liseye yeni başladığından uyum sorunları yaşıyor,en yakın arkadaşlarını kaybediyor ve bu yüzden bunları paylaşacak ebeveynlere ihtiyacı var.En ihtiyaç duyduğu zamanda ise ailesi Auggie'nin okul işleriyle,Auggie'nin sorunlarıyla ilgileniyor ve Via yalnız başına sorunlarıyla başa çıkmaya çalışıyor. Genel olarak anlayışlı bir kız ve Auggie'ye karşı aşırı korumacı fakat kitapta patlama noktasına geldiği bir durum oluyor ve doğru söylemek gerekirse ben kesinlikle hak verdim ona. Via en sevdiğim karakterlerden biri oldu benim. Aslında tüm karakterleri sevdim o yüzden beni en etkileyen karakter Via oldu desem daha doğru olur.

Kitap çok ama çok akıcı,elime aldığım gün bitirdim,ki hafta içi ve oldukça yoğun bir dönemimde başlamıştım. Kullanılan dil o kadar samimi ki okurken karakterlerle bağ kurmadan edemiyorsunuz.Bu özelliği sayesinde de beni ilk sayfadan ele geçirmeyi başardı! Bazı kitaplar iki farklı karakterin ağzından anlatıldığında bile kitabın akıcılığı kaybolur ancak bu kitap altı farklı karakterin ağzından anlatılmasına rağmen sürükleyiciliği hiç bozulmuyor. Her karakterde Auggie'nin hayatına farklı bir bakış açısı kazanıyorsunuz ve bu kitaba,karakterlere daha çok bağlanmanızı sağlıyor.

Kitapta bolca ağladım,bolca güldüm ve en önemlisi kendimi bolca sorguladım.Daha önce de belirttiğim gibi kitap kesinlikle ön yargılarınızı sorgulamanızı,onları yıkmanızı sağlayacak bir kitap.Okurken sürekli okuluma Auggie gibi bir çocuk gelse benim ve çevremdekilerin tavrının nasıl olacağını düşündüm. 16 yaşında biri olmama rağmen Auggie'yi ilk gördüğümde şaşırırdım ancak sonradan büyük ihtimalle normal,hatta biraz daha ilgili davranırdım.Fakat böyle düşününce aklıma şu geldi ; Auggie ona ekstra bir ilgi gösterilmesini,acınmasını istemiyor,sadece sıradan bir çocuk olmak istiyor.Okulunuzdaki herkese aşırı ilgili davranmadığınız gibi Auggie'ye de sıradan davranmalısınız aslında.Fakat özel durumu yüzünden okullardaki bir kesmin ondan uzak durup bir kesmin de aşırı ilgili olacağını düşünüyorum ben. 

Çevremdeki insanlar 14-18 yaşları arasında,yani bir lise öğrencisiyim.Lisede okumamıza ve aklı başında,yetişkin insanlar olmamıza rağmen Auggie gibi biri gelse acımasız davranacak kişiler olduğunu düşünüyorum ben.Kitaptaki çocuklar,yanlış hatırlamıyorsam, 9-12 yaşları arasında yani yaşları küçük. O yüzden Auggie'ye karşı çok daha acımasızlar.Bir vebalı gibi ona dokunmaktan sakınanlar,tuhaf tuhaf lakaplar takıp dalga geçenler mevcut aralarında.Ancak aralarında pamuk gibi kalbi olan Summer ve Jack gibileri de mevcut. Belirtmek istediğim şey şu, insanoğlunun içinde her yaşta acımasızlık bulunuyor.Önemli olan onu törpüleyip,gizleyip her an nazik olmayı seçmek.

Her yaştan kişinin okumasını tavsiye ediyorum Mucize'yi. Okuyun,okutturun bu muhteşem kitabı! Cidden harika bir kitap çünkü! Puanım tabii ki de 5! İmkanım olursa tüm yıldızları verirdim bu kitaba,o kadar harika işte! 

Sizlerle beni etkileyen birkaç alıntıyı paylaşmak istiyorum;

Tanrı'dan doğmuş olan herkes dünyayı yener.
***
Haklı ile nazik olmak arasında seçim yapmanız gerektiğinde,nazik olmayı seçin.
***
"Neden bu kadar çirkin olmak zorundayım,anneciğim?" diye fısıldadım.
"Hayır bebeğim,öyle değilsin..."
"Öyle olduğumu biliyorum."
Yüzümü öpücüklere boğdu. Suratımın çok aşağısında kalan gözlerimi öptü. İçeri çökmüş gibi görünen yanaklarımı öptü.Kaplumbağa ağzımı öptü.
Bana moral vermek için güzel şeyler söyledi ama sözleri yüzümü değiştiremiyordu.
***
Keşke her gün Cadılar Bayramı gibi olsaydı. Böylece sürekli maske takardık ve maskelerin altında nasıl göründüğümüzü öğrenmeden önce birbirimizi tanıyabilirdik.
***
Herkes hayatında bir kez olsun ayakta alkışlanmalı çünkü hepimiz dünyayı dize getirdik! - Auggie 




22 Kasım 2015 Pazar

Açlık Oyunları : Alaycı Kuş - Bölüm 2 / Film Yorumu



Herkese merhaba! Şu ana kadar pek fazla film yorumu girmedim ve aslında filmlere yorum girmeyi beceremediğim için pek fazla film yorumu yazmayı düşünmüyordum da. Ancak konu en sevdiğim serinin son filmi olunca elbette yorumunu girmeden duramazdım.Veee işte karşınızda Alaycı Kuş - Bölüm 2 yorumu.

Şimdiden uyarayım,eğer seriyi okumamış ve ilk üç filmi izlememişseniz spoiler içerir.

Biliyorsunuz ki Peeta'nın Katniss'e saldırmasıyla -tabii Coin'in konuşması falan da vardı yanlış hatırlamıyorsam- bölüm bir bitmişti.İkinci bölüm de ilk filmin kaldığı yerden devam ediyor diyebiliriz. Zaman atlaması falan yok yani. Katniss'in içindeki isyan ruhu Capitol'ün,daha doğrusu Snow'un Peeta'ya yaptıklarından sonra iyice alevleniyor. Devrimin yüzü olan Katniss artık bir yüz olmaktan bezmiş durumda ve sembol olmaktansa savaşçı olmayı yeğliyor ve kendine çok büyük bir hedef koyuyor; Başkan Snow'u öldürmek. Hedefine ulaşmak amacıyla hareket eden cesur ve lider bir Katniss izliyoruz bu filmde de. Konuyu spoiler vermeden tam olarak nasıl özetleyebileceğimi bilmiyorum o yüzden maalesef kısa kesiyorum özeti. 

Aslına bakarsanız bu yorum yazısından çok duygularımı belirttiğim bir yazı olacak.Açlık Oyunları'nı sinemada izlemedim ve dürüst olmak gerekirse izlemeden önce kitabı da okumamıştım. Böyle bir serinin ve filmin olduğundan elbette ki haberdardım,o kadar çok sükse yapmıştı ki haberdar olmamak mümkün değildi fakat neden bilmiyorum,izlememiş ve okumamıştım işte.Sonra bir gün televizyonda verildi bu film ve ben gerçekten filmin her şeyine bayıldım. E durur muyum,tabii gittim ve seriyi de alıp okudum. Bundan önceki iki filmin çıkmasını dört gözle bekledim ve ilk çıktığı gün hemen sinemaya koştum ikisini izlemek için de.Ancak Bölüm 2'de hiç dört gözle beklemedim çıkış tarihini,Bölüm 1'den çıktığım ilk andan beri korktum hatta çünkü en ama en sevdiğim seri bitecekti. Korkulan an geldi ve film çıktı.İlk gün gidemedim fakat ikinci gün tabii ki sinemaya koştum. Kitap seride en az beğendiğim kitaptı hatırladığım kadarıyla ancak Bölüm 2 açık arayla seride en ama eeeen beğendiğim film oldu.

Oyunculukları anlatmama gerek var mı bilmiyorum ama biraz değinmek istiyorum. İlk üç filmden de bildiğiniz gibi oyunculuklar,özellikle de Jen, harika. Alaycı Kuş genel olarak Katniss'in duygusal buhranlarını,üstüne binen yükleri anlattığı için oyunculukların çok iyi olması gerekiyordu ve Jen bunun altından iki filmde de başarıyla kalkmayı başardı bence. Fakat beni ilk bölümde de bu bölümde de şaşırtan bir oyuncu vardı; Josh. Kitapta Peeta'nın çektiklerinin zorluğunu kavrayamamışım ben,sanırım Katniss odaklı olarak okuduğum içindi bu.Fakat sinema perdesinde Peeta'nın o durumunu izlemek beni gerçekten çok sarstı. İlk bölümün son sahnesinde yataktaki o çırpınışı,o vahşi ama korkmuş bakışları,ikinci bölümde ise kendini kontrol etme çabası o kadar müthişti ki... Josh çok ama çok iyi bir iş çıkarmış diye düşünüyorum,yani ben gerçekten oldukça etkilendim. Filmde canımı sıkan tek nokta Peeta'nın sahnesinin az olmasıydı,bir Team Peeta olarak üzüldüm açıkçası. Kitapta daha aktif bir rolü olduğunu hatırlıyorum ama kitabı yaklaşık 3 sene önce okuduğum için yanılıyor da olabilirim.

Az önce de belirttiğim gibi,kitabı okuyalı uzun bir süre oldu.Kitap ve film benzer miydi derseniz şunu söyleyebilirim,tam hatırlamadığım için kesin bir yorum yapamam ancak benim gözüme çarpan çok büyük değişiklikler yoktu. Genel hatlarıyla kitaba bağlı kalınmış ve bu beni çok mutlu etti. Ama karşılaştırma yapmak gerekirse ilk bölüm kitapla daha fazla benzeşiyordu,bu bölümde birkaç farklı yer vardı fakat dediğim gibi beni rahatsız etmedi bunlar.

Filmin ilk yarısı biraz durgundu fakat bu gerekli bir durgunluktu bence.Pat diye savaşa giremezlerdi sonuçta,bir hazırlık aşaması olmalıydı.Durgun olmasına rağmen bence sıkıcı değildi, durgunluktan kastım aksiyon olmamasıydı ancak belirttiğim gibi,gerekli bir aşamaydı bu.Ben zaten filme girdiğim ilk andan beri baya ağlamaklıydım o yüzden ilk sahnelerden itibaren pür dikkat ve her an ağlamaya hazır şekilde izlediğim için hiç sıkılmadım.

Gelelim ikinci yarıya.İşte olaylar burada patlak veriyor.Heyecandan dimdik oturarak,üzüntüden dopdolu gözlerle izledim bu yarıyı. İki-üç sahnede o kadar çok ağladım ki nefes alamadım bir ara. Kitabı okuyanlar bunların hangi sahneler olduğunu tahmin edecektir. Çok ama çok güzeldi ikinci kısım. Tek bir kötü yönü vardı bence; ikinci yarıdaki bazı olaylar çok hızlı ve detaysız geçti bence.Aksiyonu ve olayları iki yarıya da dağıtsalardı daha iyi olurdu ancak ben buna rağmen çoook beğendim filmi.

-spoiler

Finnick'in ölümünde hıçkırarak ağladım resmen. Birkaç yerde o sahnenin çıkarılabileceğini duymuştum ve sevinmiştim çünkü Finnick benim favori karakterimdi.Kitapta da çok hızlı gerçekleşen bir ölümdü ve filmde biraz daha detaylandırılmasını ve Finnick'in yasının tutulmasını istemiştim ancak pek aradığımı bulamadım bu konuda.Gerçi canlarını kurtarmak için kaçıyorlar sonuçta ne kadar yas tutabilirler ama yine de ne bileyim,Finnick benim için çok önemli olduğundan çok daha yas havasında geçmesini beklemiştim ölümünden sonraki sahnelerin.

Prim'in ölümü çok hızlı oldu.O yüzden orada ağlamadım ancak Katniss'in Prim'in kedisine bağırmasında ve Peeta'nın çuha çiçeği (primrose) ekmesi ve Katniss'in bunu görmesi sahnesinde baya ağladım.Her şey Prim için başlamıştı ve o masum kız tüm bu vahşetin bitişini göremedim ya,çok üzüyor beni bu.

Son sahnelere bayıldım! Effie ve Haymitch öpücüğü!!!!! Hayatım boyunca bekledim bunu ben ya! :D Annie'den gelen o mektup ve fotoğraftan önce tam artık kendimi toparladım derken o sahneyle yine ağlamaya başladım. 

Filmdeki favori sahnelerimden birini yazmasam olmaz.

Peeta: You love me,real or not real?
Katniss: Real.

Bir an Katniss ve Peeta'nın çocuklarını göstermeyecekler diye panik yaptım ama tabii ki gösterdiler! Ya çok tatlılardı!! Katniss'in kızına söylediği o repliklerin kitaptakilerin aynısı olması benden tam puan aldı! O sahnede tabii ki yine ağladım,ağlamasam şaşardım zaten :D 

-spoiler

Film çıkışında içime bir şey oturdu.Filmden çıkalı 9-10 saat geçmesine rağmen boğazımdaki o yumru hala gitmiyor. Ben bu seriye ciddi anlamda çok bağlıydım.Kitap bittiğinde de aynı duyguları hissetmiş ve uzun bir süre kurtulamamıştım bundan. Büyük ihtimalle 1-2 hafta da filmin etkisinden kurtulamayacağım. Böyle müthiş bir seriyi bize kazandırdığı için Suzanne Collins'e ne kadar teşekkür etsek az.Böyle müthiş filmleri izleme şansını bize kazandırdığı için filmde emeği geçen herkese,karakterlerin duygularını tamamen bize hissettiren oyunculara ne kadar minnet duysak az.Katniss,Peeta,Gale,Haymitch,Effie,Finnick,Johanna,Prim,Beetee ve daha birçoğu; sizi çok ama çok özleyeceğim. Hayatıma girdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Puan vermeme gerek var mı bilmiyorum ama tabii ki 5 üzerinden 55555 veriyorum filme.En kısa sürede izlemelisiniz,eminim sizi de duygu seline sürükleyecek bir film olacak Alaycı Kuş - Bölüm 2.

20 Kasım 2015 Cuma

Kızıl Kraliçe - Victoria Aveyard / Yorum

İnsanların Kana Göre Sınıflara Ayrıldığı, Bir Düzen… Büyülü, Tanrısal Yetenekleriyle Diğerlerine Hükmeden Gümüşler, Onların Gölgesinde Hayatta Kalmaya Çalışan, Sıradan Kızıllar… İktidar Tehlikeli Bir Oyundur. Peki, Kazanmak İçin Ne Kadar Kan Kaybetmek Gerekir? Kanla Bölünmüş Bir Dünyada, Kazananı Belirsiz Bir Varoluş Mücadelesi…

Mare Barrow'un dünyasında kanın rengi, varoluşun biçimini belirlemektedir. Doğaüstü yeteneklerle donatılmış Gümüşler, köle gibi çalıştırdıkları ve savaşta ölüme gönderdikleri Kızıllara hükmetmektedir.

Yoksul bir Kızıl kasabasında yaşayan on yedi yaşındaki Mare, talihsiz olaylar sonucu bir Gümüş sarayında çalışmaya başlar. Ancak Kızılların başkaldırı hareketini örgütleyen Kırmızı Muhafızlar'ın davasını ateşleyecek kıvılcımın kendi parmaklarının ucunda olduğunu fark edince bambaşka bir oyunun ortasında kalır. Yalanlar üzerine kurulu bir düzende Kızılların Gümüşlere, bir prensin diğer prense ve Mare'nin kendi kalbine karşı mücadele ettiği bu tehlikeli oyunda tek mutlak gerçek, ihanettir.



Sayfa Sayısı: 392
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: Pegasus 
Orijinal Adı: Red Queen
Seri Adı: Red Queen 
Seri Sıralaması: 1 / 4
Goodreads Puanı: 4.11 / 5

______________________________________________________


Herkese selaam! Şu an baya mutluyum çünkü uzun bir süredir ilk defa kitap yorumu giriyorum.O kadar üşengeç bir insanım ki okumama rağmen yorumlar birikiyor ve girmiyorum,aaa Naz çok ayıp ama! Kendimi kınama faslını geçerek sizin halinizi hatırınızı soruyorum.Nasılsınız,iyi misiniz?Hayat nasıl gidiyor?İstanbul'da olanlar için; fuara gittiniz mi,gittiyseniz nasıl geçti ve neler aldınız? Yorum yapmaktan korkmayın lütfen,insan yemiyorum! :D 

İstanbul Kitap Fuarı benim için oldukça iyi geçti diyebilirim. İlk ve ikinci Cumartesi gittim ve her gittiğimde elim dolu döndüm :D Hele ikinci Cumartesi çok iyiydi çünkü Leonardo Patrignani ve Josh Malerman'dan imza alabildiim! İkisi de çok samimi ve ilgiliydi.Özellikle Josh o kadar tatlıydı ki! Yarın Zorlu AVM'de imzası var sanırım,gidebilecek olanlar mutlaka gitsin :D Birazcık (!) gecikmeli olarak bir fuar yazısı girmeyi düşünüyorum aslında ancak büyük ihtimalle üşenirim :D Umarım bu üşengeçliğimi üstümden atıp fuar ganimetlerimi sizlerle de paylaşabilirim! :D

Çok gevezelik yaptım sanırım,e doğal olarak bir aya yakındır yorum girmediğim için çenem biraz düştü.Sizi daha fazla sıkmadan AYLARDIR beklediğim KIZIL KRALİÇE (büyük yazıyorum çünkü okumayı bitirmiş olmama rağmen hala çıktığına inanamıyorum) yorumuyla baş başa bırakıyorum :D



Mare Barrow,17 yaşında bir Kızıl.Kızıl ne diye düşünüyorsunuz büyük ihtimalle o yüzden hemen açıklayayım.Mare'in yaşadığı coğrafyada halk kanlarının renklerine göre ikiye ayrılmış durumda; Kızıllar ve Gümüşler.Kızıllar köleler; Gümüşlerin ihtiyaçlarını karşılamak için ölümüne çalışıp,Gümüşleri korumak için ölüyorlar.Gümüşler ise toplumun elit kesimi.Kanları gerçekten Gümüş renginde ve hepsinin özel yetenekleri var.Kimisi çok güçlü,kimisi ateşi yönlendirebiliyor,kimisi suyu,kimisi ise zihinleri yönlendirebiliyor.

Kızıllar tamamen Gümüşlerin kölesi durumundalar,eziyet görüyorlar ve tahmin edebileceğiniz gibi hiçbir hakları da yok.Belirttiğim gibi Mare de bir Kızıl. 18 yaşına gelen Kızılların eğer sürekli bir işi yoksa askerliğe alınıyorlar ve Mare'in sürekli bir işi yok.Yani mecburi hizmet görevi yaklaşıyor.Mare askerlikten kaçma planları yaparken beklediği fırsat ayağına geliyor; bir Gümüş sarayında iş buluyor. Ona yabancı bu yepyeni ve tehlikelerle dolu dünyada kendini daha tehlikeli bir durumda buluyor.Nasıl mı? Şans eseri Mare'in de özel yetenekleri olduğu keşfediliyor! Ama o bir Kızıl! Anlamadığı ve karmakarışık bir hayata girmek zorunda bırakılan Mare bir anda kendini yalanlar,tehditler ve isyanlar arasında buluyor.

Fuara ikinci kez gitme nedenim,aylardır beklediğim hayata tutunma kaynağım.Pegasus'un Instagram hesabını arşınlamama neden olan güzide kitap.İşte karşınızda KIZIL KRALİÇE!! Cidden abartmıyorum aylardır bekliyorum bu kitabı ve en son delirme noktasına  gelmiştim.Her iki lafımdan biri "Red Queen ne zaman çıkacak!!!??!??!??!!!" olmaya başlamıştı ki Pegasus nihayet bu şaheseri çıkardı,ta ta ta taam. Fakat fuarın ilk gününe yetişmedi ama ben "İnternetten alırım sıkıntı olmaz,nasılsa çıkıyo alohaa ^_^ " kafasını yaşarken Pegasus kitabı Pazartesi günü ve KUTULU olarak fuarda satışa sunacağını açıkladı ve bu kutular sadece FUARA ÖZELDİ. Ve ben kafayı yedim. E durur muyum,tabii ki kutulu almak için bir sonraki hafta da o 92 saatlik fuar yolunu çektim. -Yahu en büyük fuar alanı neden dağ başında anlamış da değilim hala.- Her neyse sonunda kutulu şekilde Kızıl Kraliçe'me kavuştum. (*ve sonsuza dek mutlu yaşadılar*)

Kitabı yabancı vloggerlar,bloggerlar o kadar çok övdü ki haliyle bende beklenti tavan yaptı.Hayal kırıklığına uğrayacağımdan korka korka kitaba başladım.Uğradın mı diye sorarsanız,eh hayır ama tam beklediğini buldun mu diye sorarsanız bunun da cevabı hayır.

Kitabın geçtiği dünyaya bayıldım.İsyan hikayeleri okumayı gerçekten çok seviyorum.Her distopya kitabına yorum girerken distopyalara bayıldığımı söylediğimi biliyorum ama yine söyleyeceğim; ben ciddi anlamda distopyayı çok ama çok seviyorum.Bu açıdan Kızıl Kraliçe beni oldukça tatmin eden bir kitap oldu. Kurulan dünyanın oldukça iyi yansıtıldığını düşünüyorum.Fakat bir eksi yönü vardı,toplum hiyerarşisi Kızıl Yükseliş'le çok benzerdi.Tabii ki de farklı kısımları vardı fakat okurken şu kan meselesi bana çoğu yerde Kızıl Yükseliş'i hatırlattı.

Karakterleri birazcık tanıtayım.Kitabın konusundan da anlayabileceğiniz gibi Mare kitabın baş karakteri,değerli Kızılımız. Cal,kralın büyük oğlu yani tahtın varisi olan prens.Çok iyi bir kral olma potansiyeline sahip ve çok iyi bir asker.Maven kralın küçük oğlu,nazik ve düşünceli prens. Kraliçe Elara ise Maven'in annesi,Cal'ın üvey annesi.Kendisi tam bir pisliktir. (*gözlerinden ateşler saçar*)

Karakterlerle biraz bağ kurma sorunu yaşadığımı söyleyebilirim.Bunun nedeninin ise karakter duygularının biraz yavan şekilde anlatılmış olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.En azından bu benim için öyleydi.Mare'in de,Cal'ın da Maven'in de yaptığı ve onaylamadığım oldukça şey oldu. Fakat kitabın dünyasını düşününce hepsinin haklı sebepleri olduğunu görebiliyorum. Herkesin kendi çıkarlarını gözettiği bir dünyada kendini korumazsan nasıl hayatta kalabilirsin ki? Nefret ettiğim üç karakter var ve bunlardan ikisi Kraliçe Elara ile Evangeline.Diğerini söyleyemem çünkü gerçekten çok büyük spoiler olur. Bunu size yapamaam!

Kitap,belirttiğim gibi,oldukça akıcıydı.Karakterlerle aramda pek bağ kuramamış olsam da başından sonuna kadar hikayeye bağlandım.Ya cidden harikaydı,öyle böyle değil! Her sayfayı merakla çevirdim ve elimden bırakamadım.Hatta okulda hocayı beklerken okuyordum ve hoca girdiğinde çok heyecanlı bir yerde bırakmak zorunda kaldım ve neredeyse ağlayacaktım sinirden,çünkü ÇOOOK AMA ÇOK güzeldi! Şu an fangirl'lük yapıp zıplamak istiyorum kitabı hatırladıkça!! Unutmadan buraya yazayım,MARE VE CAL'I ÇOK PİS SHIPLİYORUM.


Kitap oldukça aksiyonluydu ve ben hep heyecanlı bir şekilde okudum.Şunu belirtmeliyim ki özellikle son 90-100 sayfada ağzım açık okudum.Hele bir olay var ki,resmen kitabı fırlatasım geldi ama tabii ki fırlatmadım çünkü o KIZIL KRALİÇE.AYLARDIR BEKLİYORUM BEN BU KİTABI,KIYAMAM ONA. (ayrıca kitabı 30 liraya almamın da etkisi var bu durumda)

Kitabı son kez Kızıl Yükseliş'le kıyaslayarak yorumumu bitiriyorum.Kızıl Yükseliş'i çok beğenmiş ve 5 vermiştim.Sonradan düşündüğümde 4,5 da verebileceğimi fark ettim çünkü yine karakterlerle aramda bağ kuramamıştım.Ayrıca Kızıl Yükseliş'te hiç aşina olmadığımız,yepyeni bir dünyayı okumak biraz adaptasyon sorununa yol açmıştı bende fakat yine kıyamayıp puanımı 5 olarak tuttum.Kızıl Kraliçe'ye gelince;bu kitapta da karakterlerle bağ kurma sorunu yaşamış olsam da kesinlikle Kızıl Yükseliş'ten çok ama çok daha fazla beğendiğim bir kitap oldu.Her ne kadar birkaç eksiği olsa da yine kıyamıyorum ve 5 puan veriyorum ^_^


(not: İkinci kitap Glass Sword yurt dışında 9 Şubat 2016'da çıkıyor.Neden bu kadar çabuk okudum ki diye kızmadan edemiyorum kendime açıkçası.Kitap Goodreads'te 4 kitaplık bir seri olarak görünüyor ve henüz diğer kitaplarının adı ve kapakları belli değil.Yukarıda ise Glass Sword'un müthişimsi kapağını görebilirsiniz *-*)